Eskişehir yenilgisinin camiada kopardığı kıyamet, şikede bile yaşanmadı. Sert başlıklar okuduk, perde arkasında mali kongre seçimli kongreye döner mi kulisleri. Ne acayip bir yer Trabzon! Bir büyük camia, bir yenilgiyle nasıl tarumar olur anlamak mümkün değil.
Bu psikoloji Trabzon'da hakimken, Şenol hocanın hafta içi rotasyonu, cesaret isteyen bir hamleydi. Gerçi, bu dönemde hangi kadro çıkarsa çıksın, aynı Trabzonspor'u izler gibiyiz. Şanlıurfa karşılaşması da buna benzer geçti. Üç gün önce yan yana oynayan beş oyuncu ya yedek ya da kadroda yok. Bu durum, bir takımı eleştirmek için bir neden midir? Eğer sonuç kötü biterse akla hemen ilk gerekçe olarak bu gelir. Öyle olmadı. Trabzonspor ilk yarıda iki, ikinci yarıda 2, toplam 4 temiz gol buldu. O kadar da değil, dedirtti.
Gollerde rakibin eksiklerini aramak kadar, golü zorlayan ve bulan oyuncuların artılarına da dikkat çekmek lazım. Yasin'in dış şutu, Olcan'ın öne koşusu, Alanzinho'nun aklı.
Goller dışında bir güzellik var mıydı? En azından Trabzon cephesinde değişim, 6 oyuncudan ibaretti. Şeklen değişim, görselliği etkilemedi. Aynı durağanlık, aynı vurdumduymazlık. Urfaspor ikinci yarıda Trabzonspor'a göre daha baskılı göründü. Hatta net pozisyonlar bile buldular. İlginç olan Tolga Zengin'in siniri. Böyle bir maçta kendi arkadaşlarına, rakibe ve hakeme karşı tahammülsüzdü. Garip geldi. Peki ne oldu? Alanzinho'yu Trabzonlular hatırladı. Hengrique gol bulmasına rağmen, ‘O golü ben de atardım' sitemini ettiler.
Güneş, resmi bir maç değil de, Gençlerbirliği'ni düşünerek hazırlık maçı planı olsaydı ideale yakın 11'i sahaya sürecekti. Resmi ve ciddi bir karşılaşma ama Güneş'in gözünde hazırlık maçı kadar değeri yoktu. Yani, bu kupanın görüntüsü bir hazırlık maçı etmiyor. Stada giden taraftara bakın, gününe bakın! Nereye isterseniz oraya bakın. Bu Türkiye kupası, UEFA'nın İnter-Toto'su gibi. Bir an önce sihirli bir dokunuş istiyor.